92. Oscar Töreni'ne Dair
2019 bitiyor 2020 yolda derken bir de baktık ki Şubat ayı geldi çattı. Şubat ayı denince film adına akla direkt Oscar töreni geliyor.
Bu sene çok büyük yapımlar izledik, sahne arkasında usta yönetmenleri ağırladık. Birçok filmi uzun uzun tartıştık ve ben de törene saatler kala kala bu gündemden eksik kalamazdım.
En iyi film adaylarını kısaca ele alıp onlar üzerinden diğer kategorilere de değineceğim. Lafı daha fazla uzatmadan hadi başlayalım:
1- Once Upon a Time in Hollywood
(10 adaylığı var.)
Senenin en merak edilen filmiydi Once Upon a Time in Hollywood. Gerek yönetmeni gerek oyuncuları gerek de ele aldığı konu dolayısı ile hepimizin çokça beklentisi vardı. Fakat filmin vizyona girmesiyle birlikte seyirci adeta ikiye bölündü. Bir grup, ortaya koyulan işi Tarantino'ya yakıştıramayıp oldukça sert eleştirilerde bulunurken diğer grup da bu filmi, yönetmenin olgunluk eseri olarak değerlendirdi. Açıkçası iki gruba da tam anlamıyla katılmayıp filmi pek^ sevmemiş taraftayım.
Manson tarikatını, bağlantılı Sharon Tate cinayetini ve kariyerinin sıkıntılı dönemlerine gelmiş bir oyuncuyu kendince harmanlayan filmin, süresini verimli kullandığını düşünmüyorum. İlk 2 saatinin bir süre sonra insanı sıkmasının ardından son yarım saatte yaşanan hengame ile işin oldu bittiye getirildiği kanaatindeyim.
Filmin birkaç adaylığına bakıp yorumlayalım:
-"En iyi erkek oyuncu" Ben ne kadar Dicaprio'nun performansını çok beğensem de bu dalda pek şansı yok maalesef.
-"En iyi yardımcı erkek oyuncu" Yılın en prestijli adaylarının olduğu liste budur herhalde. Hepsini çok severim fakat Brad Pitt'e de sıra geldi yahu. Benim gönlüm ondan yana.
-"En iyi yönetmen" Kafa karışıklığına sebebiyet veren bir liste daha. Bu film adına değil ama zamanı gelmişti artık diyerek Tarantino'ya verilse harika olur. Rakipleri çok güçlü bakalım akademi ne düşünüyor?
2- Joker
(11 adaylığı var.)
İzlemeyen kimselerin kalmadığı, yerlere göklere sığdırılamayan bir filme geldi şimdi de sıra. Evet film gerçekten çok iyi uyarlanmış, güzel yönetilmiş ve harika oynanmıştı. Ama sizce de fazla abartmadık mı?
Joker, en iyi film kategorisine aday olan ilk DC filmi. Geçen sene bilindiği üzere 'Black Panther' bu dala aday gösterilen ilk süper kahraman filmiydi. Bu adaylığı oldukça yersiz bulmuş ve şaşırmıştık. Fakat Joker bu anlamda sıradan bir süper -anti-kahraman filminden çok daha fazlası. Eee film hakkında Şeyma Subaşı'nın da dediği gibi "i-na-nıl-maz etkilendim" :))))
-"En iyi erkek oyuncu" çok çok yüksek ihtimalle alacak. Ne diyebilirim ki Joaquin Phoenix'e geç bile kalındı.
-"En iyi uyarlama senaryo" bu dalı kestiremiyorum. Little Women ile Joker rekabet edecek gibi duruyor.
3- Parasite
(6 adaylığı var.)
Parazite'e daha önceki Altın Koza Film Festivali yazımda ufak da olsa değinmiştim. Film, alt sınıf bir ailenin, üst sınıf bir aileye içten içe yaklaşması ve tabiri caizse iki sınıfın birbirlerinin paraziti olmalarını güzel bir dille anlatıyor.
Bu sene gerçek anlamda festivallerin yıldızıydı. Hatta birçok eleştirmenin de 'En iyi film' için tek geçen adayı. Filmi sevdim fakat bu dalda ödülü almasının pek mümkün olduğunu düşünmüyorum.
Bunun sebebini de 'uluslararası alanda en iyi film' veyahut 'en iyi senaryo' kategorilerinden birini kucaklayacak olmasına bağlıyorum. Geçen yıl Alfanso Cuaron'un 'Roma'sında da benzer durum yaşanmıştı ve akademi bu yüzden 'En iyi Film' ödülünü Green Book'a layık görmüştü. Bu seneki tavrının da aynı şekilde olacağını düşünmekteyim.
4-Marriage Story
(6 adaylığı var.)
Bir zamanlar birbirlerini çok severek evlenmiş iki insanın boşanma kararını ve bu süreçte, üstü kapatılan sorunların gün yüzüne çıkışını anlatan filmi ben çok sevdim.
Marriage Story'nin en çok eleştirilen yanlarından birisi sıradan bir konuya farklı bir bakış açısı sunmadığı yönündeydi. Açıkçası bu yorumu çok çelişkili buldum, katıldığım ve katılmadığım yönleri var.
Buna ek olarak filmde beni rahatsız eden yanlı bir tutum olduğunu düşünüyordum. İzlerken sürekli kimin tarafını tutacağımızı şaşırmakta bir sorun olduğunu varsaymıştım, çünkü aldatan bir erkeği haklı çıkaracak bir sebep olmaması gerektiğini savunuyordum. Ta ki başkalarıyla da fikir alışverişi yapana kadar. Örneğin abim hiçbir türlü Charlie'ye hak verememişti. Bu da aslında filmi izleyen her insanın farklı tarafta olduğunu gösterdi bana. Sanırım Noah Baumbach yapmak istediği şeyi başarmıştı.
-"En iyi erkek oyuncu" Adam Driver'ın performansını çok sevdim. Joaquin Phoenix ile fena yarışsalar da kazanan Phoenix olacak diye düşünüyorum.
-"En iyi kadın oyuncu" Scarlett Johansson'un bu filmdeki oyunculuğu çok beğenildi. Fakat maalesef ben çoğunluğun aksini düşünüyorum. Johansson'un performansını yer yer çok yapay buldum ve beğenmedim. Bu dalı kazanacağını da sanmıyorum.
-"En iyi yardımcı kadın oyuncu" Laura Dern'e tek kelimeyle bayıldım. Yüksek ihtimalle alır diyorum, sonuna kadar da hak ediyor.
5-The Irishman
(10 adaylığı var.)
Martin Scorsese yine bildiğimiz gibi. En iyileri bir araya getiriyor ve ortaya harika bir film çıkıyor. The Irishman de tam anlamıyla böyleydi. Bir de üstüne yıllar sonra Al Pacino, Robert De Niro ve Joe Pesci gibi usta oyunculara yer verince film herkes için daha özel bir yere ulaştı.
Film, geçmişten günümüze suç dünyasının ünlü isimlerini ve yaşanılan hadiseleri Irishman olarak bilinen Frank Sheeron'ı odak alarak anlatıyor.
Olaylar uzun bir zaman aralığında geçtiği için oyuncuların, dönemi yansıtan makyajlarını beğendim.
Film süresinin 3.5 saat oluşu, ilk çıktığı zamanlar üzerinde sık konuşulan bir konuydu. Aslında bu zaman dilimi bir filmi izlenilmez kılmaz tabii ki hatta sinema salonunda olsaydım geçen zamanın farkına varmayacaktım ama benim gibi dikkat dağınıklığı yaşayan birine televizyon ekranında izlemek için fazla gelen bir süreydi. İstemeyerek de olsa filmi bölerek seyrettim. Netflix'in eksi yanı da bu olsa gerek, insan sinema salonlarını arıyor.
-"En iyi yardımcı erkek oyuncu" Irishman filminde bu dala iki aday çıktı: Al Pacino ve Joe Pesci. İkisinin de oyunculuğu yeterli ve güzeldi. Ödül eğer ikisinden birine gidecekse Joe Pesci'ye gider.
Ama Brad Pitt'i konuşurken de dediğim gibi karara varılması zor bir kategori.
-"En iyi yönetmen" Martin Scorsese'in iyi olduğunun çoktan farkındayız ve önceden de bu ödülü almış zaten diyerek bu kategorinin başka isme gideceğini düşünüyorum.
6- Jojo Rabbit
(6 adaylığı var.)
Hakkında en çok film yapılan olay 2. Dünya Savaşıdır herhalde. Ne biz izlemekten sıkılıyoruz ne de yönetmenler çekmekten sıkılıyor. Jojo Rabbit de onlardan bir tanesi ama işleyişinde ortaya koyduğu farklar ile türevlerinden hemen ayrılıyor.
Hitler'e büyük hayranlık besleyen 10 yaşındaki Jojo, bununla da kalmayıp Hitler'i hayali bir arkadaşı olarak görüyor. Yahudi biriyle karşılaşan Jojo'nun ve onun bağnaz fikirlerinin yumuşaması üzerine kuruluyor filmimiz.
Jojo Rabbit, bir soykırımı diktatörü hafife aldığı gerekçesiyle biraz eleştirilmişti. Bu fikrin özüne katılıyor olsam da Jojo Rabbit'in bunu yapıyor olduğunu düşünmüyorum.
Film abartılı üslubu ile zaman zaman gerçeklikten kopsa dahi bizi bir şekilde kendine bağlamayı başarıyor. İzlerken birçok duyguyu tadıyorsunuz.
-"En iyi yardımcı kadın oyuncu" Scarlett Johansson, karakterini çok güzel canlandırsa da rakibi Laura Dern'in yanında şansı çok az.
7- 1917
(10 adaylığı var.)
Adından da anlaşılacağı üzere 1. Dünya Savaşı'nı tema kabul eden film, rütbesiz iki askere verilen gerçekleşmesi zor görevi anlatıyor. Vazifeleri, ilerlemekte olan tabura mesaj iletmek olan askerlerin zorlu yolculuğunu izliyoruz. Yani 1917 için bir yol hikayesi desem yanlış olmaz.
Tek plan sekans gibi gözükecek şekilde çekilmiş ve fonda sürekli bir müziğin eşlik ettiği filmin teknik anlamda mükemmel olduğunu düşünüyorum. Fakat içeriğinin bu konuda tam anlamıyla doyurucu olmadığını da itiraf etmeliyim.
Katıldığı birçok festivalden 'En iyi film' ödülüyle ayrılması bu filmi Parazit'e en büyük rakip haline getiriyor. Ben kazananın 1917 olacağını düşünüyorum ama bakalım Oscar bizi şaşırtacak mı? Diğer yandan 1917'nin ödülü kazanması beni bir açıdan mutlu ederken başka açıdan Dunkirk'un hakkının yendiği düşüncesiyle de baş başa bırakacaktır.
8- Ford v Ferrari
(4 adaylığı var.)
1966 yılında gerçekleşen, büyük şirketlerin adeta güç yarışı haline getirdiği Le Mans yarışını konu edinen filmde başrolleri, Christian Bale ve Matt Damon üstlenmiş. Damon'un orta halli oyunculuğu ve Bale'in ise normaldekinin aksine hiç sevemediğim abartılığı oyunculuğundan mıdır bilinmez ikisi de aday gösterilmedi.
Filmi genel anlamda sevdim ve sürükleyici buldum. Yarış sahnelerini de oldukça beğendim, aksiyonu sonuna kadar hissettirdi. Ama Oscar'daki şansının oldukça düşük olduğunu düşünüyorum. Gerçi geçen sene de tam anlamıyla böyle hissettiren bir filme gitmişti ödül o yüzden neler olacak izleyip göreceğiz.
Benim Oscar'da "En iyi Film" kategorisi hakkındaki görüşlerim aşağı yukarı bu şekildeydi. Aday olması gereken Uncut Gems, The Lighthouse ve diğer birçok film bizleri şaşırtsa da sonuçta Oscar geçerli tek kriter değil. Yukarıda 6 büyük kategori hakkında tahminlerimi de bıraktım. Bakalım bu gece neler yaşanacak.
Filmlerle kalın, hoşça kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder